Allah Ridley Scott’a Bir Daha Tarih Filmi Yaptırmasın!
2023 yılında çıkmış Napolyon filmi, izlediğim en iyi itibar
zedeleme eseriydi. Bir tarihi film üç farklı şekilde başarılı olabilir. Her
şeyiyle iyi bir film olur ama tarihi gerçeklikten uzak kalabilir; meşhur
Braveheart gibi, Agora gibi, Amadeus gibi. Hem iyi bir film hem de tarihi
olaylara bağlı kalan muazzam bir şey olabilir; Waterloo gibi, the Last Duel
gibi, bizim Kurtuluş dizisi gibi. Bir de tarihsel gerçekliği kişi ve olay
bazında değil de yıl ve ülke bazında, daha çok dönemin ruhuna, zeitgeist’ına
önem veren ve onu başarılı bir şekilde aktaran iyi bir film olabilir, Barry
Lyndon gibi, Casanova gibi. Napoleon filmi ne yazık ki ne iyi bir film ne de
tarihsel olarak gerçekçi, hatta o gerçeklere o kadar uzak ki adeta tarih
parodisi. Filmde neler yanlış?
Öncelikle bir film olarak eksiklikleri neler? Hikayesi
bulanık. Odağı belirsiz. Napolyon’un hayatı ise neden bir süreklilik, bir
devamlılık, bir nedensellik yok da, adamın hayatının belirli, neredeyse
bağımsız noktalarını tek tek görüyoruz? Filmde mevcut olan tek ortak nokta,
karısına olan aşkı ve bunun görünüşe göre talihini değiştirmesi. Filmin bize
sunduğu somut tek anlatı bundan ibaret, filmin odağını bu olarak alıp ona göre
bireysel fikirlerimizi sunabiliriz. Ben şahsi olarak çok kalitesiz, saf bir fikir
olarak buldum. Ana karakter bir ülkeye el koymuş, sayısız ülkeyi muharebede
yenmiş ve kıta Avrupası üzerinde büyük bir İmparatorluk kurmuş. Karısıyla
boşanınca da her şey tersine dönmüş. Bu
fikir haricinde, bir başka unsur daha bana filmin bir çocuk tarafından
yazıldığı izlenimini verdi. Diplomasi sahneleri ve diyalogları. Bu kısmın
‘’tarihsel olarak gerçek olmak zorunda değil’’ şeklinde de savunulabileceğini
sanmıyorum. İki imparatorluğun diplomatı niçin her seferinde, milyonların ve
kendi ülkelerinin kaderini belirleyecek görüşmeleri, ayak-üstü denk geldikleri
bir barda yapıyor? Napolyon’un İngiliz diplomatına ‘’Sırf kayıklarınız var diye
kendinizi bir şey sanıyorsunuz’’ diye bağırmasını, filmin Napolyon yorumu
olarak alacağım. Filmi izledikten sonra aklınızda ne bir fikir ne bir olay
kalıyor, de de bir şey öğreniyorsunuz.
Bu konuda çevremle fikir ayrılıklarına düştüm ve sizlerin de fikrini
almayı isterim, filmin renk paletini çok kötü buldum. Çekim olarak muazzam,
fakat görsel olarak felaket görünüyor film.
Tarihsel olarak eleştirmeye gelirsek, filmin geçmişteki
olaylarla yegâne bağları, karakterlerin isimleri ve belirli yıllarda
bulundukları belirli yerlerden ibaret. En başta Napolyon olmak üzere, neredeyse
hiçbir karakter, aslının davrandığı gibi davranmıyor. Türkiye’nin beş
komşusunun bayrağının oluşmasından sorumlu, Avrupa’daki her ülkenin tarihi
değiştirmiş, hatta yarısından fazlasının kurulmasına vesile olmuş, Orta ve
Güney Amerika’daki her bir ülkenin bağımsızlığını dolaylı veya direkt olarak
sağlamış, mevcut Fransa anayasasının, vergi sisteminin ve idaresinin temelini
atmış adam gerçekten böyle biri olabilir mi? Napolyon, tarihin en büyük
taktisyeni olarak adlandırılacak biri. Niçin kendisini herhangi bir ordu
yönetirken, kapsamlı bir emir verirken görmüyoruz, niye bir idareci olarak
görmüyoruz? En sondaki büyük savaş haricinde, diğer savaşlar neredeyse
tamamıyla kurgu, adları ve konumları hariç. Kıyas olması açısından, bu bir
Atatürk filmi olsaydı, kendisini asla mecliste görmezdik; Sakarya Meydan Muharebesi
tek günlük bir çarpışmadan ibaret olurdu, Çanakkale Savaşı’nda da kendisini,
aslında vermediği bir emri verirken görürdük. Allah korumuş.
Sonlara doğru iyice parodi halini alıyor. Napolyon küçücük
çocuklara üzüm fırlatıyor; filmin son sahnesinde verilen ölüm sayılarında,
bazılarında sadece tek tarafın kaybettikleri verilmiş, bazılarında sadece
Napolyon tarafının verilmiş, artık yönetmenin keyfine göre. O sayıların anlamı,
‘’aşk için milyonlar öldü’’ mü? Belirsiz.
Napolyon’a dair tutarlı bir film izlemek isterseniz, Waterloo ve aynı yönetmenden çıkan 1966 tarihli Savaş ve Barış filmini çok tavsiye ederim.
Yorumlar
Yorum Gönder