Aydınlanma Çağı ve Rönesans
Bilgilendirme :
1. Yazı, tamamıyla 3. el kaynaklar üzerinden yapılan araştırmalarla yazılmıştır. Söylemleri mutlak gerçek bilgi olarak almayınız.
2.Yazı olarak değil, sunum metni olarak yazılmıştır. Anlatım esnasında kullanılmış görseller için benimle iletişime geçebilirsiniz.
3. En çok yararlandığım veya mutlaka bakılması gerektiğini düşündüğüm film, video ve kitapları en altta ekledim.
1) Aydınlanma'ya Doğru, Entellektüelliğin İlk Adımları
Venüs'ün Doğumu, Boticelli, 1485
Aydınlanma Çağı'nı anlatmadan önce, dersimizde işlenmeyecek olan bir akımı kısaca anlatmak istiyorum, çünkü Aydınlanma; zamanla ortaya çıkan yeni bir akım değil, kendisinden önce gelen bilgi, kavrayış birikiminin sonucudur.
A) Rönesans
Rönesans dört yüzyılı kapsayan bir aydınlanma sürecidir. Klasik yazarlar genelde 15. ve 16. yüzyıl üzerinde durur ve Rönesans ile özdeşleştirilmiş bütün sanatçılar tamamıyla bu iki yüzyıl içerisinde yaşamış ve magnum opuslarını ortaya koymuşlardır. Bu iki yüzyıl nezlinde konuşan tarihçiler, ciddi bir ''Antik Roma ve Yunanistan'ı yeniden keşfetme, bireyselliğe geri dönüş, katolik kilisesinin kitleler üzerindeki gücünün azalması, orta çağdan sert bir ayrılış'''tan bahsetseler de, dönemin gerçekleri bu görüşleri temelsiz kılmaktadır. 15. yüzyılda başlamış İtalyan Rönesansı, kendisinden önce meydana gelmiş rönesansların bir parçasıdır. Bu rönesanslar, ki her biri üzerinde kısa kısa duracağım, sırasıyla:
Karolenj Rönesansı (8. - 9. yüzyıllar, Karolenj hanedanı altındaki anakara Batı Avrupa'da )
Otto Rönesansı ( 10. - 11. yüzyıllar, Orta Avrupa)
12. Yüzyıl Rönesansı ( Avrupa geneli)
Karolenj Rönesansı, Batı Roma'nın yıkılmasından 400 yıl sonra, Batı topraklarının çoğunu tek bir krallık altında birleştirmiş Şarlman'ın yönettiği, Karolenj İmparatorluğu altında gerçekleşir. Şarlman, 25 Kasım 800'de Roma'da Papa tarafından Kutsal Roma İmparatoru ilan edilir. Yönetimi altında, etkileri günümüze kadar ulaşacak bir çok politik, ekonomik ve sosyal reform yapar. Batı Roma İmparatorluğu'ndan kalma dini metinlerin, manastırlarda bulunan Scriptorium odalarında çevrilmelerini destekler. Roma latincesi, yavaş yavaş günümüzdeki Latin dillerini oluşturacak lehçelere dönüşmeye başlamıştır ve Avrupa'da Roma latincesi okur yazarlığı inanılmaz düşmüştür. Şarlman, Latince'nin yozlaşmaması adına Latin çalışmalarını e öğretimini arttırmıştır. Ayrıca saray içerisinde özgür sanat öğretimi başlatır, oğullarının ve torunlarının iyi eğitim gördüğünden emin olur. Katolik kilisesini, papazlar ve kiliseler hakkında yaptığı değişiklerle daha etkili ve güçlü hale getirir.
Orta çağ Scriptorium ilüstrasyonları
Otto Rönesansı, 936 ile 1002 yılları arasında hüküm sürmüş üç Kutsal Roma İmparatorunun dönemlerinde gerçekleşir. Bu hükümdarlar sırasıyla, I, II. ve III. Otto'dur. 10. Yüzyıl Rönesansı olarak adlandıran kaynaklar da vardır. Karolenj Rönesasına kıyasla çok daha kısa ve ufak bir süreçtir, ve devamı olarak kabul edilir. İmparatorların sarayı, bu sürecin merkezi olmuştur. Sanatçılar, hükümdarlar tarafından desteklenmiştir. (Patronage) Günümüze kadar sağlam kalmış mimari eserler mevcuttur. Artan etkileşimlerden dolayı Bizans sanatı batıya girmiş; Bizans ikonografisi ve çizim tarzları İmparatorlar tarafından kullanılmıştır. Doğu ve Batı Hristiyan dünyalarını tekrar birleştirme fikri yoğundur.

Evangeliar Ottos III. (III. Otto İncili) görselleri
12. Yüzyıl Rönesansı, üçü arasında en geniş kapsamlı olandır. Özellikle Endülüs üzerinden islam dünyasıyla ciddi bir etkileşim başlamış, müslüman bilim insanlarının yaptığı çeviriler sayesinde batıda; yüzyıllardır avrupada mevcut olmayan yunanca ilk çağ fikirlerine, çalışmalarına yönelik inanılmaz bir araştırma başlamıştır. Arap çevirileri ile beraber müslüman bilimi de araştırılmıştır. Yükselen nüfus artışlarından dolayı sosyal ve politik alanlarda reformlar yapılmaya başlanmıştır. İtalyan Rönesansına en çok etki etmiş süreçtir. Fakat onun aksine, daha çok doğa bilimleri, felsefe ve matematik üzerinde yoğunlaşmıştır. Baltık Denizi kıyılarında Hansa Birliği kurulmuş, Londra'dan Novgorod'a kadar kuzey Avrupa limanları arasında ticaret merkezli bir birlik haline gelmiştir. Tarihi boyunca birliğe 225 şehir katılmıştır, ve Avrupa Birliği tarafından bir miras kabul etmiştir.

Otto Rönesansı, 936 ile 1002 yılları arasında hüküm sürmüş üç Kutsal Roma İmparatorunun dönemlerinde gerçekleşir. Bu hükümdarlar sırasıyla, I, II. ve III. Otto'dur. 10. Yüzyıl Rönesansı olarak adlandıran kaynaklar da vardır. Karolenj Rönesasına kıyasla çok daha kısa ve ufak bir süreçtir, ve devamı olarak kabul edilir. İmparatorların sarayı, bu sürecin merkezi olmuştur. Sanatçılar, hükümdarlar tarafından desteklenmiştir. (Patronage) Günümüze kadar sağlam kalmış mimari eserler mevcuttur. Artan etkileşimlerden dolayı Bizans sanatı batıya girmiş; Bizans ikonografisi ve çizim tarzları İmparatorlar tarafından kullanılmıştır. Doğu ve Batı Hristiyan dünyalarını tekrar birleştirme fikri yoğundur.
Evangeliar Ottos III. (III. Otto İncili) görselleri
12. Yüzyıl Rönesansı, üçü arasında en geniş kapsamlı olandır. Özellikle Endülüs üzerinden islam dünyasıyla ciddi bir etkileşim başlamış, müslüman bilim insanlarının yaptığı çeviriler sayesinde batıda; yüzyıllardır avrupada mevcut olmayan yunanca ilk çağ fikirlerine, çalışmalarına yönelik inanılmaz bir araştırma başlamıştır. Arap çevirileri ile beraber müslüman bilimi de araştırılmıştır. Yükselen nüfus artışlarından dolayı sosyal ve politik alanlarda reformlar yapılmaya başlanmıştır. İtalyan Rönesansına en çok etki etmiş süreçtir. Fakat onun aksine, daha çok doğa bilimleri, felsefe ve matematik üzerinde yoğunlaşmıştır. Baltık Denizi kıyılarında Hansa Birliği kurulmuş, Londra'dan Novgorod'a kadar kuzey Avrupa limanları arasında ticaret merkezli bir birlik haline gelmiştir. Tarihi boyunca birliğe 225 şehir katılmıştır, ve Avrupa Birliği tarafından bir miras kabul etmiştir.
Hansa Birliği haritası
12. yüzyıla kadar entellektüel çalışmalar, çoğunlukla dine odaklanan manastırlarda sınırlı kalmıştır. Bundan dolayı çok az bir sayıdaki manastırdan, modern anlamda entellektüel diyebileceğimiz bireyler çıkmıştır. Artan nüfus ve ciddi kısmı disiplinli bir eğitim sunmaktan aciz manastırlardan dolayı 12. yüzyılda ilk modern üniversiteler kurulmaya başlamıştır. Cambridge, Oxford, Paris, Vienna ve Bologna Üniversiteleri, aynı 100 yıl içerisinde kurulmuşlardır. Bunların dahil olduğu toplamda 20'yi geçen üniversiteler, herhangi bir kral veya prensin emrinden bağımsız bir şekilde öğretmenler veya öğrenciler tarafından özel kurumlar olarak kurulmuştur. Daha sonraları İmparatorlar ve Papa tarafından desteklenmiş, yer yer laik ve liyakatli eğitimler için emirler çıkarılmıştır. Kurumlara bir çok imtiyaz ve hak tanınmıştır. Oxford gibi bir çok üniversite, kendilerini ''Öğretmen ve öğrencilerin kurumu'' olarak tanıtır, bundan dolayı bu erken dönem üniversiteleri, bazı tarihçiler tarafından ''Öğretmen ve öğrenci loncaları'' olarak adlandırılmışlardır. Kelime anlamı ''bütün'' anlamına gelen Universitas kelimesi, ''bilgelerin ve eğitmenlerin birliği'' anlamında universitas magistrorum et scholarium sözünün kısaltılmış hali olarak bu kurumlar için kullanılmıştır.

11.-14. yüzyıl Avrupa ve Arap üniversiteleri

Plato, Seneca ve Aristo, Londra 1325-1335

1210-1277 Yasaklamaları'nın (Condamnations) yapıldığı Paris Üniversitesi. Üniversite, sapkın bir çalışma olduğunu düşündüğü Aristo Fiziği'nin çalışılmasını yasakladı. Modern bilime ters düşen bir çok konsept barındıran bu alanın yasaklanması, bazı çağdaş tarihçilere göre bilim adına oldukça olumlu olmuştur.
İtalyan Rönesansına geçmeden önce, ufak bir detay belirtmek istiyorum; bu açıklamış olduğum üç rönesans haricinde, çok daha kısa ve ufak çaplı gerçekleşmiş bir çok rönesans mevcuttur. Fakat tarihçiler bu üçünün en çok öneme sahip olduklarına kanaat getirmişlerdir ve ben de daha fazla ayrıntıya girmemek adına bu üçü ile sınırlı tuttum.
İtalyan Rönesansı, 15. Yüzyılda kuzey İtalya’da başlamıştır. 12. Yüzyıl Rönesansı’ndan temel farkları:
İtalyan Rönesansı daha çok zengin şehirlerde meydana gelmiştir.
Bilim ve Felsefe’den çok, edebi ve tarihi roma/yunan metinleri üzerine yoğunlaşılmıştır.

12. yüzyıla kadar entellektüel çalışmalar, çoğunlukla dine odaklanan manastırlarda sınırlı kalmıştır. Bundan dolayı çok az bir sayıdaki manastırdan, modern anlamda entellektüel diyebileceğimiz bireyler çıkmıştır. Artan nüfus ve ciddi kısmı disiplinli bir eğitim sunmaktan aciz manastırlardan dolayı 12. yüzyılda ilk modern üniversiteler kurulmaya başlamıştır. Cambridge, Oxford, Paris, Vienna ve Bologna Üniversiteleri, aynı 100 yıl içerisinde kurulmuşlardır. Bunların dahil olduğu toplamda 20'yi geçen üniversiteler, herhangi bir kral veya prensin emrinden bağımsız bir şekilde öğretmenler veya öğrenciler tarafından özel kurumlar olarak kurulmuştur. Daha sonraları İmparatorlar ve Papa tarafından desteklenmiş, yer yer laik ve liyakatli eğitimler için emirler çıkarılmıştır. Kurumlara bir çok imtiyaz ve hak tanınmıştır. Oxford gibi bir çok üniversite, kendilerini ''Öğretmen ve öğrencilerin kurumu'' olarak tanıtır, bundan dolayı bu erken dönem üniversiteleri, bazı tarihçiler tarafından ''Öğretmen ve öğrenci loncaları'' olarak adlandırılmışlardır. Kelime anlamı ''bütün'' anlamına gelen Universitas kelimesi, ''bilgelerin ve eğitmenlerin birliği'' anlamında universitas magistrorum et scholarium sözünün kısaltılmış hali olarak bu kurumlar için kullanılmıştır.
11.-14. yüzyıl Avrupa ve Arap üniversiteleri
Plato, Seneca ve Aristo, Londra 1325-1335
1210-1277 Yasaklamaları'nın (Condamnations) yapıldığı Paris Üniversitesi. Üniversite, sapkın bir çalışma olduğunu düşündüğü Aristo Fiziği'nin çalışılmasını yasakladı. Modern bilime ters düşen bir çok konsept barındıran bu alanın yasaklanması, bazı çağdaş tarihçilere göre bilim adına oldukça olumlu olmuştur.
İtalyan Rönesansına geçmeden önce, ufak bir detay belirtmek istiyorum; bu açıklamış olduğum üç rönesans haricinde, çok daha kısa ve ufak çaplı gerçekleşmiş bir çok rönesans mevcuttur. Fakat tarihçiler bu üçünün en çok öneme sahip olduklarına kanaat getirmişlerdir ve ben de daha fazla ayrıntıya girmemek adına bu üçü ile sınırlı tuttum.
İtalyan Rönesansı, 15. Yüzyılda kuzey İtalya’da başlamıştır. 12. Yüzyıl Rönesansı’ndan temel farkları:
İtalyan Rönesansı daha çok zengin şehirlerde meydana gelmiştir.
Bilim ve Felsefe’den çok, edebi ve tarihi roma/yunan metinleri üzerine yoğunlaşılmıştır.
İtalya ve çevre bölgeler, 1499
Bu spesifik rönesansın Kuzey İtalya’da başlama nedeni, döneminin en zengin bölgesi olmasından kaynaklanır. Ticaret sayesinde inanılmaz zenginleşmiş belirli aristokrat aileler, bölgelerinde bulunan sanatçıları desteklemiş, rönesansın finansörleri olmuşlardır. Aralarındaki en ciddi finansör olan meşhur Medici ailesinin, bu finansörlük misyonunu ilk başlatmış üyesi olan Cosimo de’ Medici; ömrü boyunca sanat, kültür ve entelektüel gelişim için günümüz parasıyla Floransa’da 500 milyon dolar harcamıştır. Medici ailesinin de-facto olarak yönettiği Floransa’da Rönesans-adamları dediğimiz bireyler aile tarafından ciddi destek görmüşlerdir. Rönesans-adamları arasındaki en popüler figürler, Da Vinci, Michelangelo, Machiavelli, Alberti, Petrarch ve Galillei vardır. İlk iki sanatçı, Medici ailesine hizmet etmişlerdir. İtalyan Rönesansı’nın ciddi hadiselerinden bir tanesi de pagan metinlerinin ilk defa çevrilmeye başlanmasıdır. Bu metinlerin çevrilmesini destekleyen ilk kişi Petrarch’tır. Kendisi aynı zamanda Rönesans Hümanizminin babası kabul edilir. 12. Yüzyıl rönesansı döneminde, rahipler bu pagan metinlere karşı oldukça temkinli ve mesafeliydiler. Ortalama bir hristiyan için, çok tanrılı toplumların döneminde yazılmış bir metnin yaratabileceği etki yüzünden dehşete kapılıyorlardı. Bu vakte kadar Aristo gibi, Hristiyan öğretilerini ciddi etkilemiş filozoflar haricinde, İsa öncesi roma ve yunan metinlerine yönelik ciddi bir ilgi olmamıştı. Hristiyanlığı etkilemiş İsa öncesi yazarlar konusunda da mutlak bir mutakabat mevcut değildi. Aristo örneğinden gitmek gerekirse, 13. Yüzyılda Paris Üniversitesi, Aristo ile alakalı bütün metinlerin çalışılmasını ve öğretilmesini yasaklamıştı. Fakat aynı zamanda faaliyet gösteren Oxford Üniversitesi’nde Aristo’ya yönelik bir yasak konulmamıştı. Bilimsel görüşlerinin ciddi kısmı tamamıyla yanlış olan ve Katolik Kilisesi tarafından benimsenerek Skolastik düşünce başlığı altında öğretilmiş Aristo öğretilerinin Paris Üniversitesi tarafından yasaklanmasının, modern bilime ciddi katkısı olduğuna yönelik düşünceler mevcut. 13. Yüzyılda, Aristo’yu İsa-Öncesi bir Hristiyan kabul eden birinin sapkın biri olacağı yazılmıştı. Fakat aynı dönemde müslüman çevirilerine yönelik bu tarz tepki yoktu. Yunan ve latin metinlerle az çok aynı kefeye konuluyorlardı, ve bunu, müslümanların kendi düşünce tarzlarını da çevirilere eklediklerinin bilincinde olarak yapıyorlardı. Hristiyanlık dönemi öncesi pagan metinlerine yönelik karşıt tutumlar İtalyan Rönesansı ile değişti. 12. Yüzyıl Rönesansı’nda olduğu gibi, nüfus artışı da İtalyan Rönesansı’nı etkiledi. Başta Floraransa olmak üzere Kuzey İtalya şehirleri, Hümanizm fikri altında, Roma döneminin ayrıntılı şehir planlaması fikirleri baz alınarak tasarlandı. Ana amaç şehirlerin zengin ve bölgeler olarak ayrılması, zenginlerin sadece kendi yapılarına yatırım yapması değil, bütün şehri güzelleştirmekti. Zamanla kendi entelektüel sınıfı ve fikirleri ortaya çıktı. 15. Yüzyılın sonunda Fransa’nın Kuzey İtalya’yı girmesi ile Rönesans akımları Fransa’da da çiçek açmaya başladı. Rönesansın direkt sonuçları arasında Din Reformu ve Aydınlanma Çağı geliyor.

Santa Maria del Fiore Kathedrali
Özetlemem gerekirse 15. Yüzyıl Rönesansı, 1000 yıllık bir karanlık çağdan sonra meydana gelmiş, bir anda başlamış bir ‘’aydınlanma’’ değildir. 600 yıl önce başlamış bir çeviri ve keşif sürecinin devamıdır. Yavaş yavaş, yer yer bilinmeyen nedenlerden dolayı başlamış olduğu yerlerde çıkmıştır ve kesin bir başlangıç tarihi verilemez. Zamanla varolagelmiştir ve 16. yüzyılda aldığı yoğun halini almıştır.



Venedikliler tarafından yapılmış iki Rönesans şehri örneği, Palmanova ve Lefkoşa Surları
2) Aydınlanma Çağı

Madam Geoffrin'in salonunda, Voltaire'in ''L'Orphelin de la Chine''(Çinli Yetim) trajedisi okuması, Malmaison, 1812
Rönesans ve Aydınlanma Çağı’nı ayıran iki yüzyıl içerisinde Din Reformu gerçekleşmiş ve Katolik Kilisesi’nin orta çağ döneminde; sanat, mimari, bilim ve edebiyat üzerinde sahip olduğu egemenlik yıkılmıştır. 16. ve 17. Yüzyılda Bilim Devrimi başlığı altında topladığımız Matematik, Astronomi, Fizik, Felsefe ve Tıp alanlarında, yüzyıllardır görülmemiş gelişmeler ve keşifler yaşandı. Binlerce yıl sonra ilk defa bilim, ortalama insanın hayatını iyileştirir hale geldi. Ciddi ilaçların geliştirilmesi, Amerika ve Afrika’da kolonileşmeyi hızlandırdı ve direkt neticesi olarak ticaretle iştikal eden Avrupa devletleri zenginleşti. Yine aynı kıtalardan gelen binlerce yeni tohum, Avrupa’yı binlerce yıldır sınırlamış olan açlık sorununa çözüm getirdi. Bilimsel methodlar aracılığıyla geçmişin dogmalarına ve düşünce sistemleriyle savaşıldı. Dönemin en bilindik aydınları, yıllarca eğitimini gördükleri Skolastik düşüncenin sonunu getirdiler.
Aydınlanma Çağı, Bilim Devrimi’nin ve dolayısıyla Rönesans’ın direkt bir devamıdır. Fakat bu iki uç dönemin en ciddi farkı, çağın kimleri kapsadığıdır. Orta çağ rönesanları ve İtalyan Rönesansı, adlarını bildiğimiz bireyler etrafında oluşmuştur. Rönesans içerisinde bireylerden ve gruplardan bahsedilir. Fakat hiçbir noktada bir Rönesans toplumundan bahsedilemez. Orta ve alt sınıf için, şehir planlama ve mimari gelişmeler haricinde, bu dönemler hiçbir şey ifade etmiyordu. Sanat ve entelektüel gelişim, sadece en zenginlerin ilgilenebileceği, adı bilinen bireyler tarafından icra edilen inanılmaz kısıtlı alanlardı. Bilim Devrimi ile birlikte yükselişe geçen mantık ve laik eğitim; avrupa halklarını, bir bütün olarak, daha sonra imza atacakları devrimleri yapmalarına olanak tanıdı. Her alanda artan rasyonel düşünce, politik mecrada, Avrupa Uyumu olarak adlandırılacak politik oluşumun ilk adımlarından olan Vestfalya Antlaşması gibi uluslararası ilişkilerin temellerini oluşturan olayları meydana getirdi. Bu dönemden itibaren Avrupa, ortak sorunlar ve çözümleri hakkında çok daha kolay ve çok daha efektif bir şekilde birleşip kararlar alabilen bir kıtaya dönüştü. Politika alanındaki bu ilerlemeye dair en ciddi örneklerden biri, Osmanlı’ya karşı 17. Yüzyılda kurulmuş Avusturya-Lehistan-Rusya ittifaklığıdır. Rusya’nın Avrupa devletleriyle ilk ciddi koalisyon ittifaklığını barındıran Büyük Türk Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Avrupa’nın ilk ciddi kara zaferini ve Osmanlı’nın ilk ciddi toprak kaybını barındırır. Bu tarz rasyonel ittifaklıkların bir diğer örneği de, İspanyol İmparatorluğu’nun; İberya yarımadası dışındaki bütün topraklarını kaybetmesiyle sonuçlanan İspanya Veraset Savaşı’dır. 17. yüzyılda ciddi bir şekilde değişen politik statüko, aynı yüzyılın başında rakipsiz bir şekilde Avrupa’nın en güçlü ülkeleri olan bu iki devi devirmiştir. Bu yüzyıl içerisinde güç dengesi, 2000 yıl sonra ilk defa Akdeniz’den çıkıp merkez Avrupasına geçmiştir.
Ticaret sayesinde gelen inanılmaz zenginlik ve politikanın profesyonelleşmesiyle oluşan 18. Yüzyıl Avrupa’sında, 17. Yüzyıldan itibaren bir entellektüeller birliği konsepti oluşmaya başladı. Bunun en popüler örneklerinden olan Edebiyat Cumhuriyeti gibi oluşumlar, entelektüel bireylerin fikir ve bilgi alışverişinde bulunmalarına, yayınlandıkları ülke tarafından yasaklanmış kitapların başka ülkelerde yayınlanmasına vesile oldu. Aydınlanma Çağı’nı domine edecek olan salon kültürü bu tarz bir topluluğun ürünüdür. Artan merkezileşme ile beraber kültür merkezleri haline gelen Avrupa başkentleri, kıtaya yayılmış olan biliminsanları ve sanatçıları bir araya getirmeye başlamış, hiçbir zaman olmadığı kadar birbirlerinden haberdar olmalarını sağlamıştır. Salonlar, aristokrat aileler tarafından düzenlenen etkinliklerdi. Çoğunlukla kadınlar tarafından organize edilen bu topluluklarda dönemin bilimsel, felsefi ve politik gelişmeleri konuşulur, samimi bir sohbet ve tartışma havası oluşurdu. 18. Yüzyıl entelektüel havasını; Bilim Devrimi dönemininden itibaren, içinde bulundukları durumlar hakkında ciddi eleştirilerde bulunmaktan kaçınmayan sayısız yazar ve sanatçı oluşturuyordu. Zenginleşen Avrupa’da, bir zamanlar sayılı zengin bireyin insafına kalmış sanatçılar ve yazarlar, artık daha da özgür oldukları bu ortamda ciddi eleştiriler ve önermeler yapma imkanı buldu. Bu dönemde yapılmış eleştirilerin en ünlüsü olan Voltaire’in meşhur söylemi ‘’Kendisine geçmişte ve günümüzde Kutsal Roma İmparatorluğu demiş bu oluşum, hiçbir şekilde ne kutsaldır, ne Romadır, ne de bir imparatorluktur’’, çıktığı dönemde sahip olduğu etki hakkında ciddi bir veri olmasa da 21. yüzyıl itibariyle eleştirisini yaptığı oluşum hakkındaki en popüler cümle haline gelmiştir. Sanat dünyasında; İspanyol sanatçı Goya seviyesinde hiçbir saray sanatçısı, çizdikleri bireyleri bu kadar kararlı bir şekilde çirkin çizmemiştir.
Dönemin şüphecilik havasında yaşanmış bir başka olay da, Avrupa’nın yüzyıllardır şehir planlamasını ve mimarisini örnek aldığı Roma döneminin, aslında İmparatorluğun en kötü yılları olduğunu şok içinde fark etmesidir. Bundan dolayı 18. Yüzyılda ciddi bir ‘’Doğru mimari üslup’’ endişesi başlamış, çeşitli üsluplar ortaya çıkmıştır. Bunlar daha sonra bahsedeceğim, Aydınlanma Çağı’nın aynı anda hem mimari hem de sanat dünyasına hakim olacak Neoklassisizm dönemine götürmüştür. Kuzey Amerika’da Avrupa Aydınlanması, mimarisi ve yazılı eserleriyle var olmuş, salon kültürü belirli eyaletlerde varolmuştur. ABD Başkanı Thomas Jefferson, özel kontunu Neoklassik tarzda tasarlamıştır. Washington kenti, Atina’da keşfedilen birkaç tapınağın sonucunda ortaya çıkmış üslüplardan biri olan, yunan-canlandırmacı-üsluba göre inşaa edilmiştir.

Thomas Jefferson, Monticello
Aydınlanma Çağı’ndan kısa bir süre önce başlayan genel Avrupa halk aydınlanmasının ilk sonucu Fransız Devrimi olacaktır. Bu andan itibaren sadece artışta olacak okuma yazma oranları, eğitim düzeyleri ve entellektüel fikirler, Avrupa halklarının sayısız devrim teşebbüsünde bulunmasına sebep olacak, bu devrimler İngiltere’den Rusya’ya, İsveç’ten Osmanlı’ya kadar bütün Avrupa ülkelerini etkileyecek; yer yer rejimleri, yer yer ülke sınırlarını değiştirecek, sayısız halk bağımsızlık savaşlarını başlatacaktır. 19. Yüzyıl; bu sonu gelmeyen devrimlerden ve gelişmelerden dolayı, Avrupa tarihinde en az savaşın olduğu dönem olacaktır.
3) L'Encylopedié
Editörlerinden olan d’Alembert, kitabın misyonunu, insan bilgisine genel bir bakış sunmak olarak tanımlamıştır. Aydınlanmanın bir çok yazarı bu kitapta yazı yazmış, mümkün olan her alan hakkında yazmışlardır. Yazarları arasında en bilinenler, editörleri Jean Le Rond d’Alembert ve Denis Diderot ile beraber Montesquieu, Jean-Jacques Rosseau ve Voltaire vardır. İçinde barındırdığı bazı konular şunlardır : Matematik, Felsefe, Din, Fizik, Etimoloji, Ekonomi, Tarih, Edebiyat, Teoloji, Kimya, Politika ve Müzik.1751’den 1772’ye kadar 21 yıl boyunca toplamda 28 bölüm yazılmıştır. Kitabın İskoç Aydınlanması’nı ve Fransız İhtilali’ni etkilemiştir. İçerisinde bütün bilgileri barındıracak bir Fransız Ansiklopedisi oluşturma fikri, ilk olarak Alman Gottfried Sellius’dan gelmiştir. 1728 yılında çıkmış Chambers Ansiklopedisi’ni, John Mills adlı bir İngiliz ile beraber çevirerek bu amacını gerçekleştirmek istemiştir.Yayıncı olarak André le Breton bulunur ve kitabın çevirisine başlanır. Mills’in bu çeviriyi yapacak donanıma sahip olmadığını çok erken bir aşamada fark eden le Breton, parasını ve vaktini israf ettiği için Mills’in karnına yumruk atmış ve kafasına bastonla vurmuştur. Mills, bu eyleminden dolayı le Breton’a dava açmış, fakat Mills’in gerçekten de çeviriyi yapacak donanıma sahip olmamasından dolayı davayı le Breton kazanmıştır. Le Breton, Mill’in berbat çevirisini toparlaması için Denis Diderot’u işe alır. Proje bu noktadan itibaren bir çeviri işi olmaktan çıkar ve bütün bilgileri tek bir kitapta toplamayı hedefleyen bir projeye dönüşür. L’Encyclopédie, muhafazakar ve dini kesimleri rahatsız etmesinden dolayı Fransız hükümeti tarafından çeşitli sınırlamalar ve yasaklar yer. Kitabın ileriki baskıları, İsviçre-Fransa sınırında devam ettiği duyurulsa da, gizlice Paris’te basılır. Kitap içerisindeki; dini mucizelerin gerçekliğini sorgulayan, yönetimin ilahi veya miras yoluyla değil de halktan gelmesini savunan yazılardan dolayı tepki çekmiştir. Gelen dini tepkiyi azaltmak uğruna Teolojik yazılar eklenmiştir. L’Encyclopédie için, toplamda 35 yazar çalışmış, 71,818 yazı yazılmıştır.

Neoclassicism
Neoklasisizm, Aydınlanma Çağı döneminde moda olan sanat akımıdır. Roma şehirleri Pompeii ve Herculaneum’un kalıntılarının bulunmasından sonra, Antik Roma ve Yunanistan’a karşı yeni bir merak sonucu ortaya çıkmıştır. Barok döneminin çelişki, karmaşa, zıtlık içeren eserlerinden farklı olarak, Neoklasisizm’de düzen, belirginlik ve simetri hakimdir.Sanatçılar; eserlerinde eski uygarlığı, olabildiğince gerçekçi çizmek için gayret gösterirler. Modern figürleri Roma kıyafetleri içinde göstermek yaygındır. Neoklasisizm heykelciliği, kullandıkları stili direkt olarak Roma heykelciğinden almıştırlar. Fakat resim alanında; sanatçılar Roma döneminden kalmış resimler, önemsiz ve dekorafit amaçlı yapılmış oldukları için, stillerini önceki sanat akımlarından almışlardır. Jacques-Louis-David, dönemin en önemli ressamıdır.

Tribuna degli Uffizi, Johann Zoffany, 1776
Çizer Zoffany, Medici koleksiyonunda bulunan eserlerin ciddi bir çoğunu tablosunda sergiliyor.
Neoklassizmin en popüler çizeri Jacque Louis David'in bilinen tabloları :

Napolyon Alpleri Geçiyor, 1801

Marat'ın Ölümü, 1793

Sokrates'in Ölümü, 1783
4) Aydınlanmacı Mutlakiyet
1)Büyük Frederick
Büyük Frederick, çocukluğundan itibaren Kral olmaya uygun bir figür olarak görülmemişti. Küçük yaştan itibaren müziğe ve edebiyata ilgi duydu. Babası I. Frederick William tarafından sık sık şiddete maruz kalırdı. Gençliğinde Ateist olduğunu ilan etti.Batıl inançlardan nefret ederdi. Yönettiği toplumu derinden önemsedi, ve kendisini ‘'Halkın birinci hizmetkarı'’ olarak tanıttı. Ülkesindeki Feodal sistemi değiştirdi ve aristokratları devlete idari veya askeri olarak hizmet sunmaları için zorladı. Voltaire ile sık sık tartışırdı. Döneminde görülmeyen bir dini tolerans gösterdi, bir çok aydını şehrine davet etti ve bu sayede Berlin’i bir kültür merkezi haline getirdi. Özgür düşünceye saygı duydu. Sarayına davet ettiği büyük müzisyen Bach’a meydan okuma anısı vardır. Berlin Akademisi’ne maddi yardım sağladı. Fakat Aydınlanma Çağı’nın fikirlerinin aksine, askeriye üzerine inanılmaz yoğunlaşmıştır ve babasından devraldığı orduyu 2.5 kat arttırmıştır. Döneminde ciddi fetihler yapmıştır.

Kral Her Yerde, Robert Warthmüller, 1886
2) II. Katerina
L’Encyclopédie’nin Fransa’da yasak yediği dönemde, eserin Rusya’da basılmasını teklif etmiştir. Diderot’un kütüphanesini satın alıp, Diderot’ya Kütüphanecisi olarak maaş bağladı. Kadın eğitimini destekledi. 1767’de ‘’Büyük Katerina’nın Talimatı’’ yayınlandı. Talimatta verilen emirlerden bir kaçı şunlardı :
Kanun insanları korumalı, ezmemeli.
Kanun sadece zararlı eylemleri yasaklamalı.
Serflik kaldırılmalı. (Serflik, kölelik ile köylülük karışımı bir durum. O esnada Rusya’da 8 milyon serf vardı)
Talimat, başta Rusya olmak üzere bütün Avrupa’da şok etkisi yarattı. Olası bir devrimi engellemek amacıyla Talimat’ın kopyaları Frsansa’da yasaklandı. Katerina, ilk yetim okullarını açtı. Yeni hastaneler açtı, bürokrasiyi ve polis kuvvetlerini halk için daha iyi işler hale getirdi. Döneminde Rusya’nın ilk detaylı haritası çıkarıldı. Voltaire onu, büyük bir Filozof İmparatoriçe olarak adlandırdı.

II. Katerina Talimatları, Fransızca baskı
3) II. Joseph
Annesi Marie Theresia döneminde ciddi hastaneler yapıldı, yaygın eğitim sağlanmaya çalışıldı. Büyük Frederick’in bile göstermediği bir Yahudi Toleransı göstermiştir. Serfliği tamamıyla feshetmiştir. Toprak sahiplerini, aristokrak veya soylu olmalarına bakılmaksızın vergiye bağlamıştır. Basın ve tiyatro özgürlüğü sağlamıştır. Annesinin başlattığı yaygın eğitim çalışmalarını devam ettirmiştir. ‘’Felsefe’yi, imparatorluğumun kanun koyucusu ilan ettim.’’ şeklinde sözü vardır. Fakat ölümünden sonra , gelen tepkiler nedeniyle ciddi reformları geri çevrilmiştir.

II. Joseph, Anton von Maron, 1775
Filmler :
Name of the Rose, Umberto Eco'nun aynı adlı kitabından uyarlandı
Belgesel :
https://www.imdb.com/title/tt14182174/
Makale :
https://cahij.com/DergiTamDetay.aspx?ID=278
Kitaplar:
Sanatın Öyküsü, Gombrich, Remzi Yayınları
İlk Çağ Felsefe Tarihi Serisi, Ahmet Arslan
Dünya Sanat Tarihi, Alfa Yayınları
Sohbetler ve dersler :
Ahmet Arslan ile İlber Ortaylı'nın; Orta Çağ, Rönesans ve Aydınlanma hakkındaki konuşmaları
Youtube kanalları :
https://www.youtube.com/@GreatArtExplained
https://www.youtube.com/@HistoryMarche/videos
https://www.youtube.com/@KingsandGenerals
BBC Radyo programı kayıtları:
https://www.bbc.co.uk/programmes/b006qykl
Siteler:
https://www.larousse.fr/
https://www.britannica.com/
Bu spesifik rönesansın Kuzey İtalya’da başlama nedeni, döneminin en zengin bölgesi olmasından kaynaklanır. Ticaret sayesinde inanılmaz zenginleşmiş belirli aristokrat aileler, bölgelerinde bulunan sanatçıları desteklemiş, rönesansın finansörleri olmuşlardır. Aralarındaki en ciddi finansör olan meşhur Medici ailesinin, bu finansörlük misyonunu ilk başlatmış üyesi olan Cosimo de’ Medici; ömrü boyunca sanat, kültür ve entelektüel gelişim için günümüz parasıyla Floransa’da 500 milyon dolar harcamıştır. Medici ailesinin de-facto olarak yönettiği Floransa’da Rönesans-adamları dediğimiz bireyler aile tarafından ciddi destek görmüşlerdir. Rönesans-adamları arasındaki en popüler figürler, Da Vinci, Michelangelo, Machiavelli, Alberti, Petrarch ve Galillei vardır. İlk iki sanatçı, Medici ailesine hizmet etmişlerdir. İtalyan Rönesansı’nın ciddi hadiselerinden bir tanesi de pagan metinlerinin ilk defa çevrilmeye başlanmasıdır. Bu metinlerin çevrilmesini destekleyen ilk kişi Petrarch’tır. Kendisi aynı zamanda Rönesans Hümanizminin babası kabul edilir. 12. Yüzyıl rönesansı döneminde, rahipler bu pagan metinlere karşı oldukça temkinli ve mesafeliydiler. Ortalama bir hristiyan için, çok tanrılı toplumların döneminde yazılmış bir metnin yaratabileceği etki yüzünden dehşete kapılıyorlardı. Bu vakte kadar Aristo gibi, Hristiyan öğretilerini ciddi etkilemiş filozoflar haricinde, İsa öncesi roma ve yunan metinlerine yönelik ciddi bir ilgi olmamıştı. Hristiyanlığı etkilemiş İsa öncesi yazarlar konusunda da mutlak bir mutakabat mevcut değildi. Aristo örneğinden gitmek gerekirse, 13. Yüzyılda Paris Üniversitesi, Aristo ile alakalı bütün metinlerin çalışılmasını ve öğretilmesini yasaklamıştı. Fakat aynı zamanda faaliyet gösteren Oxford Üniversitesi’nde Aristo’ya yönelik bir yasak konulmamıştı. Bilimsel görüşlerinin ciddi kısmı tamamıyla yanlış olan ve Katolik Kilisesi tarafından benimsenerek Skolastik düşünce başlığı altında öğretilmiş Aristo öğretilerinin Paris Üniversitesi tarafından yasaklanmasının, modern bilime ciddi katkısı olduğuna yönelik düşünceler mevcut. 13. Yüzyılda, Aristo’yu İsa-Öncesi bir Hristiyan kabul eden birinin sapkın biri olacağı yazılmıştı. Fakat aynı dönemde müslüman çevirilerine yönelik bu tarz tepki yoktu. Yunan ve latin metinlerle az çok aynı kefeye konuluyorlardı, ve bunu, müslümanların kendi düşünce tarzlarını da çevirilere eklediklerinin bilincinde olarak yapıyorlardı. Hristiyanlık dönemi öncesi pagan metinlerine yönelik karşıt tutumlar İtalyan Rönesansı ile değişti. 12. Yüzyıl Rönesansı’nda olduğu gibi, nüfus artışı da İtalyan Rönesansı’nı etkiledi. Başta Floraransa olmak üzere Kuzey İtalya şehirleri, Hümanizm fikri altında, Roma döneminin ayrıntılı şehir planlaması fikirleri baz alınarak tasarlandı. Ana amaç şehirlerin zengin ve bölgeler olarak ayrılması, zenginlerin sadece kendi yapılarına yatırım yapması değil, bütün şehri güzelleştirmekti. Zamanla kendi entelektüel sınıfı ve fikirleri ortaya çıktı. 15. Yüzyılın sonunda Fransa’nın Kuzey İtalya’yı girmesi ile Rönesans akımları Fransa’da da çiçek açmaya başladı. Rönesansın direkt sonuçları arasında Din Reformu ve Aydınlanma Çağı geliyor.
Santa Maria del Fiore Kathedrali
Özetlemem gerekirse 15. Yüzyıl Rönesansı, 1000 yıllık bir karanlık çağdan sonra meydana gelmiş, bir anda başlamış bir ‘’aydınlanma’’ değildir. 600 yıl önce başlamış bir çeviri ve keşif sürecinin devamıdır. Yavaş yavaş, yer yer bilinmeyen nedenlerden dolayı başlamış olduğu yerlerde çıkmıştır ve kesin bir başlangıç tarihi verilemez. Zamanla varolagelmiştir ve 16. yüzyılda aldığı yoğun halini almıştır.
Venedikliler tarafından yapılmış iki Rönesans şehri örneği, Palmanova ve Lefkoşa Surları
2) Aydınlanma Çağı
Madam Geoffrin'in salonunda, Voltaire'in ''L'Orphelin de la Chine''(Çinli Yetim) trajedisi okuması, Malmaison, 1812
Rönesans ve Aydınlanma Çağı’nı ayıran iki yüzyıl içerisinde Din Reformu gerçekleşmiş ve Katolik Kilisesi’nin orta çağ döneminde; sanat, mimari, bilim ve edebiyat üzerinde sahip olduğu egemenlik yıkılmıştır. 16. ve 17. Yüzyılda Bilim Devrimi başlığı altında topladığımız Matematik, Astronomi, Fizik, Felsefe ve Tıp alanlarında, yüzyıllardır görülmemiş gelişmeler ve keşifler yaşandı. Binlerce yıl sonra ilk defa bilim, ortalama insanın hayatını iyileştirir hale geldi. Ciddi ilaçların geliştirilmesi, Amerika ve Afrika’da kolonileşmeyi hızlandırdı ve direkt neticesi olarak ticaretle iştikal eden Avrupa devletleri zenginleşti. Yine aynı kıtalardan gelen binlerce yeni tohum, Avrupa’yı binlerce yıldır sınırlamış olan açlık sorununa çözüm getirdi. Bilimsel methodlar aracılığıyla geçmişin dogmalarına ve düşünce sistemleriyle savaşıldı. Dönemin en bilindik aydınları, yıllarca eğitimini gördükleri Skolastik düşüncenin sonunu getirdiler.
Aydınlanma Çağı, Bilim Devrimi’nin ve dolayısıyla Rönesans’ın direkt bir devamıdır. Fakat bu iki uç dönemin en ciddi farkı, çağın kimleri kapsadığıdır. Orta çağ rönesanları ve İtalyan Rönesansı, adlarını bildiğimiz bireyler etrafında oluşmuştur. Rönesans içerisinde bireylerden ve gruplardan bahsedilir. Fakat hiçbir noktada bir Rönesans toplumundan bahsedilemez. Orta ve alt sınıf için, şehir planlama ve mimari gelişmeler haricinde, bu dönemler hiçbir şey ifade etmiyordu. Sanat ve entelektüel gelişim, sadece en zenginlerin ilgilenebileceği, adı bilinen bireyler tarafından icra edilen inanılmaz kısıtlı alanlardı. Bilim Devrimi ile birlikte yükselişe geçen mantık ve laik eğitim; avrupa halklarını, bir bütün olarak, daha sonra imza atacakları devrimleri yapmalarına olanak tanıdı. Her alanda artan rasyonel düşünce, politik mecrada, Avrupa Uyumu olarak adlandırılacak politik oluşumun ilk adımlarından olan Vestfalya Antlaşması gibi uluslararası ilişkilerin temellerini oluşturan olayları meydana getirdi. Bu dönemden itibaren Avrupa, ortak sorunlar ve çözümleri hakkında çok daha kolay ve çok daha efektif bir şekilde birleşip kararlar alabilen bir kıtaya dönüştü. Politika alanındaki bu ilerlemeye dair en ciddi örneklerden biri, Osmanlı’ya karşı 17. Yüzyılda kurulmuş Avusturya-Lehistan-Rusya ittifaklığıdır. Rusya’nın Avrupa devletleriyle ilk ciddi koalisyon ittifaklığını barındıran Büyük Türk Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Avrupa’nın ilk ciddi kara zaferini ve Osmanlı’nın ilk ciddi toprak kaybını barındırır. Bu tarz rasyonel ittifaklıkların bir diğer örneği de, İspanyol İmparatorluğu’nun; İberya yarımadası dışındaki bütün topraklarını kaybetmesiyle sonuçlanan İspanya Veraset Savaşı’dır. 17. yüzyılda ciddi bir şekilde değişen politik statüko, aynı yüzyılın başında rakipsiz bir şekilde Avrupa’nın en güçlü ülkeleri olan bu iki devi devirmiştir. Bu yüzyıl içerisinde güç dengesi, 2000 yıl sonra ilk defa Akdeniz’den çıkıp merkez Avrupasına geçmiştir.
Ticaret sayesinde gelen inanılmaz zenginlik ve politikanın profesyonelleşmesiyle oluşan 18. Yüzyıl Avrupa’sında, 17. Yüzyıldan itibaren bir entellektüeller birliği konsepti oluşmaya başladı. Bunun en popüler örneklerinden olan Edebiyat Cumhuriyeti gibi oluşumlar, entelektüel bireylerin fikir ve bilgi alışverişinde bulunmalarına, yayınlandıkları ülke tarafından yasaklanmış kitapların başka ülkelerde yayınlanmasına vesile oldu. Aydınlanma Çağı’nı domine edecek olan salon kültürü bu tarz bir topluluğun ürünüdür. Artan merkezileşme ile beraber kültür merkezleri haline gelen Avrupa başkentleri, kıtaya yayılmış olan biliminsanları ve sanatçıları bir araya getirmeye başlamış, hiçbir zaman olmadığı kadar birbirlerinden haberdar olmalarını sağlamıştır. Salonlar, aristokrat aileler tarafından düzenlenen etkinliklerdi. Çoğunlukla kadınlar tarafından organize edilen bu topluluklarda dönemin bilimsel, felsefi ve politik gelişmeleri konuşulur, samimi bir sohbet ve tartışma havası oluşurdu. 18. Yüzyıl entelektüel havasını; Bilim Devrimi dönemininden itibaren, içinde bulundukları durumlar hakkında ciddi eleştirilerde bulunmaktan kaçınmayan sayısız yazar ve sanatçı oluşturuyordu. Zenginleşen Avrupa’da, bir zamanlar sayılı zengin bireyin insafına kalmış sanatçılar ve yazarlar, artık daha da özgür oldukları bu ortamda ciddi eleştiriler ve önermeler yapma imkanı buldu. Bu dönemde yapılmış eleştirilerin en ünlüsü olan Voltaire’in meşhur söylemi ‘’Kendisine geçmişte ve günümüzde Kutsal Roma İmparatorluğu demiş bu oluşum, hiçbir şekilde ne kutsaldır, ne Romadır, ne de bir imparatorluktur’’, çıktığı dönemde sahip olduğu etki hakkında ciddi bir veri olmasa da 21. yüzyıl itibariyle eleştirisini yaptığı oluşum hakkındaki en popüler cümle haline gelmiştir. Sanat dünyasında; İspanyol sanatçı Goya seviyesinde hiçbir saray sanatçısı, çizdikleri bireyleri bu kadar kararlı bir şekilde çirkin çizmemiştir.
Dönemin şüphecilik havasında yaşanmış bir başka olay da, Avrupa’nın yüzyıllardır şehir planlamasını ve mimarisini örnek aldığı Roma döneminin, aslında İmparatorluğun en kötü yılları olduğunu şok içinde fark etmesidir. Bundan dolayı 18. Yüzyılda ciddi bir ‘’Doğru mimari üslup’’ endişesi başlamış, çeşitli üsluplar ortaya çıkmıştır. Bunlar daha sonra bahsedeceğim, Aydınlanma Çağı’nın aynı anda hem mimari hem de sanat dünyasına hakim olacak Neoklassisizm dönemine götürmüştür. Kuzey Amerika’da Avrupa Aydınlanması, mimarisi ve yazılı eserleriyle var olmuş, salon kültürü belirli eyaletlerde varolmuştur. ABD Başkanı Thomas Jefferson, özel kontunu Neoklassik tarzda tasarlamıştır. Washington kenti, Atina’da keşfedilen birkaç tapınağın sonucunda ortaya çıkmış üslüplardan biri olan, yunan-canlandırmacı-üsluba göre inşaa edilmiştir.
Thomas Jefferson, Monticello
Aydınlanma Çağı’ndan kısa bir süre önce başlayan genel Avrupa halk aydınlanmasının ilk sonucu Fransız Devrimi olacaktır. Bu andan itibaren sadece artışta olacak okuma yazma oranları, eğitim düzeyleri ve entellektüel fikirler, Avrupa halklarının sayısız devrim teşebbüsünde bulunmasına sebep olacak, bu devrimler İngiltere’den Rusya’ya, İsveç’ten Osmanlı’ya kadar bütün Avrupa ülkelerini etkileyecek; yer yer rejimleri, yer yer ülke sınırlarını değiştirecek, sayısız halk bağımsızlık savaşlarını başlatacaktır. 19. Yüzyıl; bu sonu gelmeyen devrimlerden ve gelişmelerden dolayı, Avrupa tarihinde en az savaşın olduğu dönem olacaktır.
3) L'Encylopedié
Editörlerinden olan d’Alembert, kitabın misyonunu, insan bilgisine genel bir bakış sunmak olarak tanımlamıştır. Aydınlanmanın bir çok yazarı bu kitapta yazı yazmış, mümkün olan her alan hakkında yazmışlardır. Yazarları arasında en bilinenler, editörleri Jean Le Rond d’Alembert ve Denis Diderot ile beraber Montesquieu, Jean-Jacques Rosseau ve Voltaire vardır. İçinde barındırdığı bazı konular şunlardır : Matematik, Felsefe, Din, Fizik, Etimoloji, Ekonomi, Tarih, Edebiyat, Teoloji, Kimya, Politika ve Müzik.1751’den 1772’ye kadar 21 yıl boyunca toplamda 28 bölüm yazılmıştır. Kitabın İskoç Aydınlanması’nı ve Fransız İhtilali’ni etkilemiştir. İçerisinde bütün bilgileri barındıracak bir Fransız Ansiklopedisi oluşturma fikri, ilk olarak Alman Gottfried Sellius’dan gelmiştir. 1728 yılında çıkmış Chambers Ansiklopedisi’ni, John Mills adlı bir İngiliz ile beraber çevirerek bu amacını gerçekleştirmek istemiştir.Yayıncı olarak André le Breton bulunur ve kitabın çevirisine başlanır. Mills’in bu çeviriyi yapacak donanıma sahip olmadığını çok erken bir aşamada fark eden le Breton, parasını ve vaktini israf ettiği için Mills’in karnına yumruk atmış ve kafasına bastonla vurmuştur. Mills, bu eyleminden dolayı le Breton’a dava açmış, fakat Mills’in gerçekten de çeviriyi yapacak donanıma sahip olmamasından dolayı davayı le Breton kazanmıştır. Le Breton, Mill’in berbat çevirisini toparlaması için Denis Diderot’u işe alır. Proje bu noktadan itibaren bir çeviri işi olmaktan çıkar ve bütün bilgileri tek bir kitapta toplamayı hedefleyen bir projeye dönüşür. L’Encyclopédie, muhafazakar ve dini kesimleri rahatsız etmesinden dolayı Fransız hükümeti tarafından çeşitli sınırlamalar ve yasaklar yer. Kitabın ileriki baskıları, İsviçre-Fransa sınırında devam ettiği duyurulsa da, gizlice Paris’te basılır. Kitap içerisindeki; dini mucizelerin gerçekliğini sorgulayan, yönetimin ilahi veya miras yoluyla değil de halktan gelmesini savunan yazılardan dolayı tepki çekmiştir. Gelen dini tepkiyi azaltmak uğruna Teolojik yazılar eklenmiştir. L’Encyclopédie için, toplamda 35 yazar çalışmış, 71,818 yazı yazılmıştır.
Neoclassicism
Neoklasisizm, Aydınlanma Çağı döneminde moda olan sanat akımıdır. Roma şehirleri Pompeii ve Herculaneum’un kalıntılarının bulunmasından sonra, Antik Roma ve Yunanistan’a karşı yeni bir merak sonucu ortaya çıkmıştır. Barok döneminin çelişki, karmaşa, zıtlık içeren eserlerinden farklı olarak, Neoklasisizm’de düzen, belirginlik ve simetri hakimdir.Sanatçılar; eserlerinde eski uygarlığı, olabildiğince gerçekçi çizmek için gayret gösterirler. Modern figürleri Roma kıyafetleri içinde göstermek yaygındır. Neoklasisizm heykelciliği, kullandıkları stili direkt olarak Roma heykelciğinden almıştırlar. Fakat resim alanında; sanatçılar Roma döneminden kalmış resimler, önemsiz ve dekorafit amaçlı yapılmış oldukları için, stillerini önceki sanat akımlarından almışlardır. Jacques-Louis-David, dönemin en önemli ressamıdır.
Tribuna degli Uffizi, Johann Zoffany, 1776
Çizer Zoffany, Medici koleksiyonunda bulunan eserlerin ciddi bir çoğunu tablosunda sergiliyor.
Neoklassizmin en popüler çizeri Jacque Louis David'in bilinen tabloları :
Napolyon Alpleri Geçiyor, 1801
Marat'ın Ölümü, 1793
Sokrates'in Ölümü, 1783
4) Aydınlanmacı Mutlakiyet
1)Büyük Frederick
Büyük Frederick, çocukluğundan itibaren Kral olmaya uygun bir figür olarak görülmemişti. Küçük yaştan itibaren müziğe ve edebiyata ilgi duydu. Babası I. Frederick William tarafından sık sık şiddete maruz kalırdı. Gençliğinde Ateist olduğunu ilan etti.Batıl inançlardan nefret ederdi. Yönettiği toplumu derinden önemsedi, ve kendisini ‘'Halkın birinci hizmetkarı'’ olarak tanıttı. Ülkesindeki Feodal sistemi değiştirdi ve aristokratları devlete idari veya askeri olarak hizmet sunmaları için zorladı. Voltaire ile sık sık tartışırdı. Döneminde görülmeyen bir dini tolerans gösterdi, bir çok aydını şehrine davet etti ve bu sayede Berlin’i bir kültür merkezi haline getirdi. Özgür düşünceye saygı duydu. Sarayına davet ettiği büyük müzisyen Bach’a meydan okuma anısı vardır. Berlin Akademisi’ne maddi yardım sağladı. Fakat Aydınlanma Çağı’nın fikirlerinin aksine, askeriye üzerine inanılmaz yoğunlaşmıştır ve babasından devraldığı orduyu 2.5 kat arttırmıştır. Döneminde ciddi fetihler yapmıştır.
Kral Her Yerde, Robert Warthmüller, 1886
2) II. Katerina
L’Encyclopédie’nin Fransa’da yasak yediği dönemde, eserin Rusya’da basılmasını teklif etmiştir. Diderot’un kütüphanesini satın alıp, Diderot’ya Kütüphanecisi olarak maaş bağladı. Kadın eğitimini destekledi. 1767’de ‘’Büyük Katerina’nın Talimatı’’ yayınlandı. Talimatta verilen emirlerden bir kaçı şunlardı :
Kanun insanları korumalı, ezmemeli.
Kanun sadece zararlı eylemleri yasaklamalı.
Serflik kaldırılmalı. (Serflik, kölelik ile köylülük karışımı bir durum. O esnada Rusya’da 8 milyon serf vardı)
Talimat, başta Rusya olmak üzere bütün Avrupa’da şok etkisi yarattı. Olası bir devrimi engellemek amacıyla Talimat’ın kopyaları Frsansa’da yasaklandı. Katerina, ilk yetim okullarını açtı. Yeni hastaneler açtı, bürokrasiyi ve polis kuvvetlerini halk için daha iyi işler hale getirdi. Döneminde Rusya’nın ilk detaylı haritası çıkarıldı. Voltaire onu, büyük bir Filozof İmparatoriçe olarak adlandırdı.
II. Katerina Talimatları, Fransızca baskı
3) II. Joseph
Annesi Marie Theresia döneminde ciddi hastaneler yapıldı, yaygın eğitim sağlanmaya çalışıldı. Büyük Frederick’in bile göstermediği bir Yahudi Toleransı göstermiştir. Serfliği tamamıyla feshetmiştir. Toprak sahiplerini, aristokrak veya soylu olmalarına bakılmaksızın vergiye bağlamıştır. Basın ve tiyatro özgürlüğü sağlamıştır. Annesinin başlattığı yaygın eğitim çalışmalarını devam ettirmiştir. ‘’Felsefe’yi, imparatorluğumun kanun koyucusu ilan ettim.’’ şeklinde sözü vardır. Fakat ölümünden sonra , gelen tepkiler nedeniyle ciddi reformları geri çevrilmiştir.
II. Joseph, Anton von Maron, 1775
Filmler :
Name of the Rose, Umberto Eco'nun aynı adlı kitabından uyarlandı
Belgesel :
https://www.imdb.com/title/tt14182174/
Makale :
https://cahij.com/DergiTamDetay.aspx?ID=278
Kitaplar:
Sanatın Öyküsü, Gombrich, Remzi Yayınları
İlk Çağ Felsefe Tarihi Serisi, Ahmet Arslan
Dünya Sanat Tarihi, Alfa Yayınları
Sohbetler ve dersler :
Ahmet Arslan ile İlber Ortaylı'nın; Orta Çağ, Rönesans ve Aydınlanma hakkındaki konuşmaları
Youtube kanalları :
https://www.youtube.com/@GreatArtExplained
https://www.youtube.com/@HistoryMarche/videos
https://www.youtube.com/@KingsandGenerals
BBC Radyo programı kayıtları:
https://www.bbc.co.uk/programmes/b006qykl
Siteler:
https://www.larousse.fr/
https://www.britannica.com/
Yorumlar
Yorum Gönder